Bugün izlediğimiz tenis 1968 yılında çok büyük bir değişim geçirdi. Teniste “Open Era” veya “Açık Dönem” dediğimiz tenisteki bu değişim bundan tam yarım yüzyıl önce yaşandı ve tenis bu değişim sayesinde günümüzdeki popüler konumuna ulaştı.
Peki tam olarak ne yaşandı?
Bundan 50 yıl öncesine kadar teniste sporcular amatör ve profesyonel olarak kategorize ediliyordu. Profesyonel sporcular turnuvalara sıralama puanı için olduğu kadar ödül parası için de katılıyordu. Profesyonel tenisçi tanımı sporcunun sürekli olarak turda olduğunu ve turnuvadan turnuvaya seyahat ettiği anlamına geliyordu.
Profesyonel sporcular için iki profesyonel turnuva bulunuyordu. Erkekler için ATP ve kadın sporcular için WTA. ATP veya WTA için hazır olmayan profesyonel tenisçiler daha düşük para ödülleri olan turnuvalara veya liglere katılıyordu.
Amatör sporcular bu sporu çoğunlukla spor için yapıyordu ve oldukça kompetetiflerdi. 1877 yılında başlayan Grand Slamlerden sonra geçen yaklaşık 90 yıllık süreçte tenis turnuvalarının büyük bir çoğunluğu amatörler içindi. Tenisçilere herhangi bir ödül parası verilmiyordu ve turnuvalarda mücadele eden sporculara sadece seyahat masrafları ödeniyordu.
Resmi tenis federasyonlarına bağlı olan bu amatör tenisçiler para için hiçbir turnuvada oynayamıyordu.
Üst seviyedeki tenisçilerin büyük bir çoğunluğu amatör olmaktan memnun değildi ve finansal olarak bir güvence istiyordu. Bu yüzden özel partiler düzenlenmeye başladı ve bu partilerde tenisçiler para için turnuvalarda oynamaya başladı. Bu özel turnuvalara katılan sporculara profesyonel denmeye başladı ve artık para ödülü olmayan ama prestiji yüksek olan Grand Slamlere katılmaları engellendi.
1968 yılına kadar bu böyle gitti ve ardından “Open Era” denilen dönem başladı.
The All England Club “Open Era” kavramını kullanan kurum oldu. 1968 Wimbledon Şampiyonası’na profesyonel tenisçilerin de katılmasına izin verildi. Buna Uluslararası Tenis Federasyonu’nun (ITF) da onayı artık çıkmıştı. Ve diğer Grand Slamler de profesyonel veya amatör bütün tenisçilere kapılarını açmıştı.
Bu değişimin yaşanmasını sağlayan en önemli etken ekonomikti. Open Era öncesinde birçok prestijli tenis turnuvasında sporculara bir ödül parası ödenmiyordu. Birçok sporcu çok düşük bir gelire sahipti. Bu durum sporun da geleceğini tehdit ediyordu. Çünkü profesyonel tenisçi olamayan ve bundan bir gelir elde edemeyen sporcular ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar ekonomik sebeplerden dolayı sporu bırakmak zorunda kalıyordu.
Open Era’nın başlamasındaki en önemli faktörlerden biri de 1967 yılında Amerika’da neredeyse bütün amatör tenisçilerle profesyonel bir sözleşme imzalanmış olmasıydı. Dönemin Wimbledon şampiyonu John Newcombe da bu isimlere dahildi. ITF’in artık bu amatör-profesyonel ayrımını kaldırmasından başka yapabileceği bir şey yoktu.
Open Era ile birlikte turnuvalarda verilen ödül paraları sayesinde sporcular daha uzun bir tenis kariyerine sahip oldu. Aynı zamanda dünyanın en iyi tenisçileri üst seviyedeki turnuvalarda da rol almaya başladı.
Tenis turnuvalarında oyunun kalitesinin artması ve daha da rekabetçi bir hale gelmesi daha fazla ilgi çekmesini de sağladı. Bu da sponsor ilgisinin artması anlamına geliyordu. Daha fazla seyirci ve daha ilgili sporcular da tenise daha fazla kaynak yaratmaya başladı. Tenis de bu sayede daha fa profesyonelleşti.
Bir anda her şey çorap söküğü gibi gelişti. 70’lere geldiğimizde artık tenisteki fitness seviyesi çok gelişmişti bu da tenisi daha rekabetçi bir spor yapıyordu. Ortada rekabet varsa, rekabette fark yaratan teknolojinin de gelişmesi gerekiyordu ve öyle de oldu. Markalar daha hafif ve daha sağlam raketler için teknoloji geliştirmeye başladı
İlk Wimbledon Tenis Turnuvası 1877 yılında oynandı. Ancak günümüzdeki seviyeye gelmesi için 50 yıl önceki profesyonelleşme adımlarının atılması gerekiyordu.